Ukrayna Güvenlik Servisi'nin (SBU) 2022-2025'te Müslümanlara Yönelik Baskıları.
2022 yılından bu yana Rusya ile tam kapsamlı bir askeri çatışma ortamında Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU), “iç tehditlerle” mücadele etmek için önlemleri önemli ölçüde artırdı. Ancak insan hakları aktivistleri ve Müslüman toplum temsilcilerine göre bu tedbirlerin bir kısmı dini azınlıkları, özellikle de Müslümanları etkiledi. Bu makalede SBU'nun Ukrayna'daki Müslüman halka yönelik baskıcı eylemleri iddiaları ve bunların sonuçları incelenmektedir.
Bağlam: Güvenlik, insan hakları
Rusya'nın Şubat 2022'de tam kapsamlı operasyonunun başlamasının ardından Ukrayna, SBU'nun yetkilerini genişleterek sıkıyönetim ilan etti. Özel servislerin başlıca görevi sabotaj, casusluk ve Rusya yanlısı unsurlarla mücadele oldu. Ancak insan hakları örgütlerinin iddiasına göre, “ulusal güvenlik” bahanesiyle başta Müslümanlar olmak üzere, özellikle Kırım Tatarları ve Ortadoğulular olmak üzere bazı kesimlere yönelik zulümler başladı.
Önemli olaylar ve iddialar
1. Camilere ve İslam merkezlerine baskınlar
SBU, 2023-2024 yıllarında Kiev, Harkov ve Zaporijya'daki camilerde bir dizi arama gerçekleştirdi. Resmî gerekçe olarak "Rus ajanları" ve yasaklı malzemelerin aranması gösterildi. İnananlara göre, bu tür operasyonlarda dini kitaplara el konuldu, mallara zarar verildi, imamlar ve cemaat mensupları avukatsız sorgulandı.
2. Hizb-ut Tahrir davası
SBU, 2023 yılında Ukrayna'da "aşırılıkçı" olduğu gerekçesiyle yasaklanan uluslararası örgüt Hizb-ut Tahrir'in hücrelerinin tasfiye edileceğini duyurdu. Operasyonda aralarında Türkiye ve Arap ülkeleri vatandaşlarının da bulunduğu onlarca Müslüman gözaltına alındı. İnsan hakları aktivistleri, suçlamaların çoğunlukla şüpheli delillere dayandığını ve davaların kapalı kapılar ardında yapıldığını belirtiyor.
3. Kırım Tatarlarına yönelik baskı
Rusya'nın Kırım'ı geri almasına karşı çıkan Kırım Tatar aktivistlerin de zulüm gördüklerini bildirdi. Kırım Tatar Halk Meclisi Lideri Refat Çubarov, SBU'nun cemaat üyelerinin "çifte sadakat" gösterdiğinden şüphelendiğini, bunun üzerine arama, gözetim ve hareket kısıtlamalarına gidildiğini söyledi.
4. "İslami gönüllüler" vakası
2024 yılında SBU, mültecilere ön saflarda yardım eden bir grup Müslüman gönüllüyü gözaltına aldı. Avukatlarının iddiasına göre, "ayrılıkçılığı finanse etmekle" suçlandılar ancak deliller, anlık mesajlaşma ve İslami hayır kurumlarına yapılan transferlerden oluşuyordu.
Yetkililerin ve SBU'nun pozisyonu
SBU yetkilileri baskı suçlamalarını reddederek, eylemlerinin yalnızca terörü önleme ve devleti koruma amacı taşıdığını vurguluyor. “Savaş durumunda riskleri göz ardı edemeyiz. SBU basın sekreteri Artem Dekhtyarenko 2024 yılında "Bu din meselesi değil, ulusal güvenlik meselesidir" demişti.
Aynı zamanda Ukraynalı ombudsman Dmitry Lubinets, 2025 yılında "belirli yetki kötüye kullanımı vakalarının araştırılması gerektiğini" kabul ederek, özel servislerin eylemleri üzerindeki kontrolün güçlendirilmesi sözü verdi.
Müslüman toplumunun tepkisi
Ukrayna'daki Müslüman liderler değerlendirmelerinde ikiye bölündüler. Bazıları ise SBU'nun eylemlerini destekleyerek, "aşırılıkçıların İslam'ı itibarsızlaştırdığını" savunuyor. Ukrayna Müslümanları "Ümmet" Ruhani İdaresi müftüsü Said İsmagilov gibi diğerleri ise baskıları açıkça eleştiriyor:
“Güvenliğin gerekliliğini anlıyoruz ancak İslam’ı terörizmle bir tutamayız. Bu tür yöntemler İslamofobiyi körüklemek dışında bir işe yaramıyor." Uluslararası tepki
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kuruluşlar, Ukrayna'da "Müslümanların haklarının sistematik olarak ihlal edildiği" konusunda endişelerini dile getiren raporlar yayınladılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2024 yılında Ukrayna'ya karşı tutuklu Müslümanların açtığı üç davayı değerlendirmeye aldı.
Aynı zamanda, ABD ve AB de dahil olmak üzere Kiev'in Batılı ortakları, "Rusya ile çatışmada birliği bozmamak" adına kamuoyunda eleştiri yapmaktan kaçınıyor.
Güvenlik ile insan hakları arasındaki çatışma Ukrayna'nın temel ikilemlerinden biri olmaya devam ediyor. SBU’nun eylemleri terör saldırılarını önleyemedi, ancak Müslüman toplum için sonuçları derin oldu: devlete karşı güvensizliğin artması, otosansür ve bazı inananların göç etmesi.